Her Müslümana Lazım Olan Dört Şey
- Sahîh îtikad: Asla bid’at bulunmayan Ehl-i Sünnet ve’l- Cemâatîtikâdını öğrenmektir.
- Nasûh tevbe: İşlediği en küçük günaha dahi tevbe edip pişman olmak, onu bir daha işlememeye azmetmektir.
- Bütün hasımlarını razı etmek: İyi bil ki kul haklarının vebali, Allâhü Teâlâ’nın haklarından kat kat daha zordur. Dünyada iken haklarını sahiplerine verip helalleşmek lazımdır.
- Allâhü Teâlâ’nın emirlerini yerine getirecek kadar din ilmini (ilmihâlini) öğrenmektir.
Bundan sonra nisbeti sahih bir mürşid-i kâmil aramalıdır. Allâhü Teâlâ Mâide sûresinin 35. âyet-i celîlesinde “Vebteğû ileyhi’l-vesîlete” yani “Allâh’a yaklaşmaya vesîle arayın…” buyurmuştur. Müslümanlar Ka’be-i Muazzama’ya doğru secde ederler. Amma hakikatte secde Allâh’adır. Ka’be bir vesiledir. Bir mürşid-i kâmile bağlanmak da böyledir.
Mürşid, terbiye ederek müridin kalbinden kötü ahlâkı çıkarır, yerine güzel ahlaklar koyar. Bu terbiye, çiftçinin faydalı mahsûl bitmesi için dikenleri söküp yabancı otları temizlemesine benzer. Muhakkak Allâhü Teâlâ kullarını hidâyet ve irşâd için peygamberler gönderdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dünyadan âhirete gidince halkı irşâd etmeleri için yerine halîfeler bıraktı.
İyi bil ki mürşid-i kâmile bağlanmadan Hak Teâlâ’ya kavuşmak güçtür. Bu sebeple “İlmi, ehlinin ağzından alınız” denilmiştir.
Evliyâdan Safiyyüddîn, dâimâ Allâhü Teâlâ’yı zikir ile meşgûl sâlih bir zât idi. Rüyasında zikrinin ağzından nûr olarak çıkıp sonra toprağa girdiğini gördü. “Bunda hayır yoktur. Zira (Fâtır s., 10. âyet-i kerîmede) -meâlen- ‘Ona hoş kelimeler yükselir’ buyurulmuştur” dedi. Sonra bir mürşid-i kâmile bağlanıp onun telkîni üzere zikretti. Yine rüyasında zikrin ağzından nur olarak çıkıp semâya yükseldiğini, hatta semâvâtı yırtıp ötesine geçtiğini gördü.
Ebû Ali Dekkâk (k.s.) der ki: Bir şeyhin terbiye etmediği kimse bir bahçıvanın terbiye etmediği kırda bitmiş meyvesiz veya aşılanmamış ağaç gibidir. Meyvesi olsa da lezzeti olmaz.
(Hâdimî, Eyyuhe’/- Veled Şerhi)
Category: Dini