Acaba?
Acaba oyunların oynanış tarzı insanların kişiliklerini yansıtırmı? bencew ewt =)
—————-
Rüzgar beni alacakaranlığın içine aldı , bana bilmediğim mekanları gösterdi ama neden karanlıktı?. O karanlığa girerken insan heyecanlanıyordu. Bendede öyle bir duygu vardı o anda. Uzunca bir müddet ilerledik rüzgarla. Uçsuz bucaksız sonsuzluğa doğru. Gökyüzü yoktu artık. Artık Britannia sokakları boştu benim için ,hayallerimde gizlediğim odanın anahtarını atmıştım o karanlığa. Bana güven verdiğini sanıyordum alabildiğie kömür vadilerin. Kendimi orda farkedilmeyecek sanıyordum. Her ne kadar insan yanlız kalamasada ben yanlızdım orda. O soğuk boş ıssız tanımadığım mekanlarda kendimi arıyordum. Meğersem ne kötü şeymiş farkedilmemek.
Ve birden Altın Ayna nın ışığı Britannia sokaklarına indi. Karanlık bir uzul gibi eriyip ,çok gözyaşlarına,çok kahkahalara, çok trajediye şahit olmuş Britannia nın o eşsiz ırmağına akıyordu. Her renk eskiye dönmeye başlamıştı. Yanlız bir şey eksikti. İnsanlar neredeydi? Güneşin parıl parıl parıldayan göğsünün altında ,ışıldamasıyla gözlerimi alan o tertemiz ırmağın şırıltısıyla kendimi beni lanetlemiş olduğuna inandığım Tanrıma ,beni affetmesi için , yalvarmaya başlarken buldum. Şunları söyledim : “Tanrım ; Akarsular sussa da,Sarımız sönse de, hayaller ölse de Britannia -Senin hizmetinde- BİZİMDİR!” ve gözlerimi yumdum.
Başım çatlayacak gibiydi. Anlımda hafif bir ıslaklık vardı.
Gözlerimi hafifçe araladım. Hafif kara bir siluet belirdi önümde. Gördüğüm Namaath dı. Herşeyimiz ortaktı onunla.kardeş gibiydik. Sanki asırlardır görmüyormuşçasına kendimi olabildiğince hızlı olarak ileri fırlattım ve Namaath a sarıldım.
-Tanrım şükürler olsun!!
-?? İyimisin White?
-Namaath.. *ağlar*
Gözlerimden dışarı çıkmak için derimi bıçaklayan yaşları ırmağın coşkun ritmi ile bıraktım.
-1 yıldır uyuyorsun White. Kendindemisin?
-Namaath. Seni görmeyi bana hak buyurduğu için Tanrı mutlaka benden ağır bir kefalet isteyecek.Sevincimin boyutu göz ile belirlenemez!
-Tanrım! şükürler olsun sonunda iyileştin
-iyileşmek mi?
-Hatırlamıyormusun??
-Neyi?
Birden Anılarım canlanıverdi o anda.
———–
Bir gece Namaath ile birlikte ismini yeni duyduğumuz bir şehir olan Cove ye denizci arkadaşlarımız sayesinde gemi vasıtası ile gittik. Gece orda konaklamayı düşünüyorduk. Fakat karşımıza çıkan ve Namaath ın tanıdığı çıkan GrasMoonWelL bizi gece bile tetikte tutacak bilgiler verdi. Orası tehlikeli bir yerdi. Şehri yarı çevreleyen dağların arkasındaki Orc kampından ve oralara dehşet saçan kötü bir büyücüden ve ona eşlik eden sayısız yaratıktan bahsetti. Bu anlatılanlar Namaath ı kızdı çünkü onun cannıdan çok sevdiği sevgilisi , onlardan biri tarafından öldürülmüştü fakat henüz herhangi birisi ile karşılaşmamıştı. GrasMoonWelL Namaath a sevgilisinin o kötü büyücünün (halk arasında ona Lich diyorlardı) emri ile öldürüldüğünü anlattı. Ve Namaath öfkeden kudurmaya başlamıştı. Namaath cesurdu fakat kendini kontrol edemezdi. Ben ise daha sakin olaylara daha eli ağır yaklaşan biriydim. Namaath sabaha karşı tüm zırhlarını silahlarını ve eşyalarını hazır etmişti bile. Karar kesindi. Gidip hepsini haklıyacaktık. Ama bir plan gerekiyordu. Önce Orc kampına saldırmayı teklif ettim. Israrsız kabul ettiler GrasMoonWelL ve Namaath. Ve beraberce geceyi beklemeye koyulduk. Gündüz bazı insanlar gelip gidiyordu. Bu dikkat çekiciydi. Böyle bir yere kim gelirdi ki? Ben ticaret ile uğraştıklarını tahmin ediyordum. Bütün gün hazırlık yaptık. Ben tanrıma dua ettim. Namaath ta öyle. Fakat GrasMoonWelL bir ara gözden kayboldu. Ve sonra geri geldi. Artık gece olmuştu ve biz hazırdık. Baskın başlayacaktı. Gece olmasına rağmen GrasMoonWelL in gözlerinde bir parıltı olduğunu hissedebiliyordum. Hepberaber hiç uyumayan fakat gördüğümüz kadarı ile pek de zeki olmayan bu yaratıkların işini (tahminen sayıları 20 tane idi) ani bir baskınla -satende ilk girişte 5 tanesini başka bir işle meşkullerken öldürerek- bitirdik. peki ama nerdeydi bu Lich?
-Bakın bu Lich denilen lanet şey şehrin açıklarında bir dağın içindeki geniş labirentimsi mağraların derinliklerinde gizleniyor.
-Eminmisin GrasMoonWelL?
-Hayır ama herkes bunu söylüyor.
-Hazırlanın oraya gidiyoruz
…dedikten sonra dağa doğru döndüm ve yavaş yavaş ilerledim. (GrasMoonWelL Namaath ve ben iyi bir 3 lü olmuştuk. GrasMoonWelL büyü yapabiliyordu. Namaath ise tam bir savaşçıydı. Ben ise küçükken büyücülük okuluna gitmiş savaşçı olan babamın izinden yürümüştüm. Ama babama göre hızlıydım ve bu yüzden babam bana Fencer Gandalf diyordu. Büyücülük okulundan almış olduğum 14. biricilik ödülü sonunda bana Bilge büyücüler White Gandalf demeye başlamışlardı. Ve bu ismi sevmiştim.)
Orc baskınından hemen 1 saat sonra Lich in saklandığını sandığımız Covetous Dağı nın GrasMoonWelL in bize gösterdiği mağrasına girdik ve direk olarak bir çeşit iri kuş ile karşılaştık. Direk bize saldırmaya kalkınca Namaath iki kılıç darbesi ile kuşu dörde böldü. Mağranın girişi hemen 20 metre ilerde kıvrılarak sağa doğru gidiyordu. GrasMoonWelL bize dönerek :
-Burada bekleyin burda.
-Neden?
-Size zarar gelmesini istemem. Büyülerim güçlüdür efendi White Gandalf. burda bekleyin. az sonra dönerim.
-…
Bu olay üzerine GrasMoonWelL un bana söylediği bu kendini beğenmişçesine sözü düşünerek onu izledim. Köşeyi döndü ve gözden kayboldu. Bizde Namaath ile birlikte bekledik.
Az sonra hemen yanı başımızda bir ışık belirdi. Büyüdü büyüdü ve büyüdü. Sonra devasa boyutda mavi bir yumurta gibi gözüken sihirli bir geçit açıldı. Ve içinden GrasMoonWelL çıktı bize :
-Gelin kaybedecek vaktimiz yok. dedi.
Bende önden GrasMoonWelL i sonrada Naamath ı önden yolladım. Bende girmeden önce büyücülük okulunda öğrendiğim bir büyüyü söyleyip kendime uyguladım. Bu büyü size yapılan bir büyülü saldırıyı 1 kereliğine engelliyordu. Kapıdan geçer geçmez etrafımda mavi ışıkdan oluşan halkaların inip kalktığı bir büyülü tuzak ve bana :
-Kaç Whiteeeeeeeeeeeeee Kaçççççççççççççççç……..
..Diye bağıran Namaath ı gördüm. Bende tuzağın içindeydim fakat benim koruyucu büyüm işe yaramıştı. Tuzak bana işlemiyordu. Karşımda GrasMoonWelL i gördüm. Bize dönmüş o kötü , parlak bakışları ile bize gülümsüyordu.
-Sonunda tuzağıma düştünüz. artık ikinizide öldüreceğim ve Namaath ın çantasındaki o değerli malzemeyi alacağım (değerli bir kolye idi ve çok güçlü koruyucu sihirler ile kutsanmıştı)
-Neden GrasMoonWelL? diye sordu Namaath
-Aptal ! Sevgilini de ben öldürmüştüm. sıra sende. Büyücü sadece sizi buraya kadar getirip saf dışı etmem için gereken bir yalandı. Hahahahaha… Ne kadar safsınız!! Aptallar!!
GrasMoonWelL bunları söylerken Namaath da öyle bir öfke aurası seziyordum ki eğer o tuzaktan kurtulursa neler yapabileceğini tahmin edemiyordum..Bu olay süre geçerken GrasMoonWelL ın arkasında iki çift göz gördüm.
-GrasMoonWelL neden peki sevgilisini öldürdün Namaath ın?? diye sordum (bu süre içinde tuzaktaymış gibi yapıyordum çünkü orc baskınında GrasMoonWelL ın neler yapabileceğini ve benden güçlü olduğunu görmüştüm) ve böyle diyerek onu lafa tutuyordum.
-Madem ki öleceksiniz söyleyeyim.. Ben Arwen e ezelden beri aşıktım. bu hiçbişeyi olmayan Namaath ona ne verebilirdi ki? ben zengindim ve yakışıklıydım.. Bütün Moonglow(?) ve Britain kızları peşimdeydi ama ben sadece Arwen i istedim. Fakat o ne yaptı? Bu sefil sürüngeni seçti. bekledim ama beni aramadı. Bende daha fazla dayanamadım ve onu öldürdüm. Benim olmayacaktıysa kimsenin olmayacaktı!!
Bu arada arkadaki iki göz yaklaşmıştı iyice
-Artık sıra sizde! sizde öleceksiniz..
Namaath ın gözlerindeki öfke o kadar sıcaktı ki gözü yaklaşmakta olan yaratığı görmüyordu bile .
-Hahahahahaha Geberiiiinnnn!!!!!!!!
Derken arkadaki iki çift kırmızı gözün sahibi olan yaratık çıka geldi ve direk olarak GrasMoonWelL a yanan bir büyü yolladı. Bende bunu fırsat bilerek direk olarak -zaten yakalanmamış olduğum- tuzaktan çıktım ve Namaath ı çekerek kurtardım. Namaath direk GrasMoonWelL un üzerine yılların doldurduğu acı nefret kin ve öfke ile atladı. Onlar boğuşmaya başladı ve bende gözlerimi yaratığa diktim.
Üzerinde Siyah bir kıyafet vardı. Fakat kafası kapalıydı. Kapalı olmasının sonucu olarak içerde oluşan karanlık bölge yaratığın gözlerinin kırmızı parlaklığını meydana çıkarıyordu.
Benimle telepati kurmaya çalıştığını anladım ve buna karşı koymadım :
-beni uykumdan uyandıran kim? dedi homurdanarak ve boğuk bir sesle
-özür dileriz bunu yapmak istememiştik dedim karşılık olarak
-Sebeb önemli değil sonuçta uyandım ve bu size ödetilecek!
-özür dileriz dedim! diyerek karşı çıktım belkide biraz kişiliğime ters olarak bağırarak ve öfkelenerekten
-Kabul edilmedi!
Bir kaç cümle ağzından dökülmeye başlarken ,tecrübelerime dayanarak, büyü yaptığını anladım ve direk çok hafif ve keskin olan , ismini Kryss koyduğum , silahımı çektim ve saldırmaya başladım. İlk darbemde büyüyü söylemeyi bıraktı belliki konsantresi bozulmuştu. Sonra diğer darbemi vuracaktım ki beni asası ile çok güçlü bir darbe yaparak yere düşürdü. (bu arada GrasMoonWelL ve Namaath hala savaşıyorlardı ama ben içinde bulunduğum durumdan dolayı onlara konsantre olamazdım)asasını kafama vurmak için kaldırırken bende ayağa kaltım ve …….
Çok yorulmuştum artık bu aratığa daha fazla karşı koyamayacaktım. Bu mücadele beni adeta ölmekle yaşamak arasında götürüp getiriyordu. Yaratık ağzından büyü -olduğunu sandığım ve daha önce hiç duymadığım kadar korkunç olarak- söylemeye başladı. Bende halsiz yorgun ve her tarafı yara bere içindeki vücudumu daha fazla taşıyamayacaktım. Kendimi yere doğru bıraktım ve kulaklarım , gözlerim .. dünya ile bağlantım kesilmişti. Ve derin bir uykuya dalmıştım
——————
– Evet Namaath hatırladım şimdi bütün olanları. Peki ama nasıl kurtuldum ben ordan?
– GrasMoonWelL ı öldürdüm. Ve sonra yanına koştum.
– Sonra?
– Büyücü ağzındaki kelimeleri bitirmeden önce yetişmem lazımdı. Fakat çok uzaktınız. Bende çantamdaki kolyeyi koşarken ani bir hareketle çıkardım ve Tannrıya yalvardım.
“LÜTFEN TANRIM! BUNA İZİN VERME!! BİR SEVDİĞİMİ DAHA KAYBEDEMEM!!!” sonra GrasMoonWelL ile yaptığım kavgadan aldığım yaraların da tesiri ile şuurumu kaybettim.
– Sonra?
– Kendimi burda buldum
– Nasıl?
O arada eski bir dost olan Burzum içeri girdi ve şöyle söze girdi :
– Burdaki casuslar bana çalışır eski dost.
– Burzum seni gördüğüme sevindim die karşılık verdim
– Bende White. Tanrılara çok şey borçlusun.
– Ne gibi?
– Sizin oraya gittiğinizi casuslarımdan öğrendim ve peşinize takıldım geldiğimde yerde 1 ölü insan sanırım ismi GrasMoonWelL miş , 1 ölü yaratık ve oda Lich idi , ve sizleri gördüm. İkinizde baygındınız ama ağır yaralı idiniz. Namaath ın ellerinde ortasındaki yeşil kristali kırılmış bir kolye gördüm. Ve senin de sol kolunda yeşil harfler ile bir şeyler yazıyordu.
Sol koluma baktım ve gerçekten de yazılar vardı fakat hızlı bir şekilde aynı güneşin batışı gibi siliniyorlardı. Ve Burzum devam etti :
– Namaath ı iyileştirmek uzun sürmedi ertesi gün ayağa kalktı fakat sen yaralarının Namaath ınkinden daha hızlı iyileşmesine rağmen uyanmıyordun. Bende kolundaki işaretlerden dolayı olabileceğini düşünerek Efendi Lauranthalas a gittim ve benimkinden çok daha bilgili bir kafaya ve çok daha güçlü iyileştirme büyülerine sahip olduğunu bilerek işaretleri sordum. O da gitti diğer Efendi’ler ile görüştü. Sonuçta bunun çok kuvvetli bir lanet olduğunu söylediler. Ne kadar süreceğini söyleyemecekleri kadar güçlü bir büyüydü fakat ne olduğunu biliyorlardı. Bu lanet senin içindeki kötü bir duyguyu bir vasfı devamlı olarak rüyalarında görmeni ve bundan azap çekmeni sağlayak bir lanetti bu.
– Peki ama kim yaptı bunu ve nasıl oldu? diye merakla sordum
– Namaath ın sahip olduğu o kolye Tanrı tarafından kutsanmış bir kolyeydi. Ve Tanrı kendinin kutsadığı bir şeyi hiçe sayıp arkadaşının hayatını,kendi değerleri,hatta kendi hayatı pahasına kurtamaya çalışan birinin yalvarışını görmezden gelmedi. Orda Namaath da ölebilirdi. Onun hayatı karşılığında ondan kolyeyi aldı ve senin hayatın karşılığında Lich in ölmeden önce bu laneti yapmasına izin verdi.
– Tanrım!! Senin adaletin ne güzeldir!! diye güzel bir bağlama yaptı Namaath Burzum un söylediklerine.
Ve bende ayağa kalkıp hasret kaldığım gökyüzüne , insanlara ve o eşsiz ırmağa bakmak için ayağa kalktım.
– Nereye White? diye sordu Namaath
– Dolaşmam hava almam lazım biraz.
– Tamam . yeni iyileştin gecikme , diye noktaladı Namaath
Kapıyı aralayıp dışarı çıktım ve hemen Britain in güney doğusundaki çok sevdiğim ırmak kenarına gittim. Orada kimse olmazdı. Ağaçlıklı bir yerdi. ve bir körfezi andırırdı.
Fakat bir gariplik vardı. oturduğum yerde bir kılıç vardı. yanına gittiğimde altından yapılmış olduğunu farkettim. Ve elime aldığım anda kılıcı , hırsıza benzeyen her tarafı yırtık biri çıkageldi.
– Hey onu bana verirmisin? dedi direk olarak
– Hayır! neden vereyim? dedim
– O benim!
– Kanıtla! bu değerli bir kılıç ve ilk ben buldum.
– Kanıtım yok ama o benim.
– O zaman geldiğin yere geri dön yolcu.
Adam daha fazla ısrar etmeden geri döndü ve gitti. Birden aklıma rüyalarım , lanetler , olaylar hepsi geldi.
Adamın arkasından koştum ama kulaklarıma bir bebek kadar taze ,hafif rüzgar ile ahenkli dans eden yaprakların hışırtısından başka bişi duyamadım ve de o yeşil şaheserlerin mimarı , bir kız kadar çekici görünen akarsudan başka bişey göremedim. O an anlamıştım ki ben gerçekten de böbürlenen biriydim ve insanların bana ilgi duymasından hoşlanıyordum.
Dizlerimin üstüne çöktüm ve her ne olursa olsun parlaklığından ödün vermeyen Sarı’ mızın ışığı taze kokulu ırmaktan yansıyıp yüzümü aydınlattığında :
“Teşekkürler Tanrım!! Gerçekten de Adaletin Eşsiz”dedim..
Yazan: Nahit
Category: Hikayeler