Hüznün
Yine hüzünlü bir saatim, yine hüzünlerimle bölüyorum, yine sana eşitliyorum saatleri.. Duygularım beni eşi benzeri olmayan bir doğaya götürüyor. Yaşadığım ve yaşayabileceğim en güzel yerlerdeyim. Belki de sensiz oluşumun hiçlik ile karıştığı bir yerlerde.
Yine bir şeyler gördüm. Yine bir şeyler duydum. İçimden bir ses yükseldi, sonra o ses bana acı veren yağmur damlaları gibi serpilmeye başladı. Kalbim depremler yaşamaya alıştı. Ama bu kadar şiddetli mi olurdu geçirdiği depremler.
Seni düşündüm yine, sendeki yerimi. Kalbinden ne kadar yer alabildim. Senin benden aldığın kadarını alabildim mi acaba? Kendimi; bıçakların acı ile bilendiği bir yerde görüyorum. Karanlıklar içinde, yalnız, çaresiz, sessiz, sensiz. Aklımda bir isim beliriyor. *****…
Dayanamıyorum, sesleniyorum ona, ***** diyorum, *****… Beni benden uzaklaştırıyorsun diyorum. Seninle konuşurken kendimden geçiyorum diyorum ona.. Bana sesini çıkartmıyor. Basit bir yüz görüyorum. Sanki onun yüzü gibi, saçının bir kaç telini sağ gözünün yanına uzatmış. Eşsiz bir gülümsemesi var. Beni büyülüyor. Ona bırakıyorum kendimi yavaş yavaş süzülüyorum gökyüzüne doğru, kendimce ona sarılmaya çalışıyorum bulut olup, ama o bana eşsiz maviliğiyle gökyüzü gibi gülümsüyor. Ben ona sarılmadan, o beni kucaklıyor. Sonra acılarımı paylaşıyorum onunla, onsuz geçen zamanın benden neler alıp götürdüğünü, onun içimi nasıl bir yaşama sevinci ile doldurduğunu anlatıyorum ona, gülümsemesi daha da güzelleşiyor.
O gülümsedikçe ben daha yükseklere uçmak istiyorum, sonra hafif bir rüzgar çıkıyor. Aramıza hiç ummadığımız, hiç beklemediğimiz rüzgarlar giriyor. Ben sürükleniyorum. O olduğu yerde kalıyor. Ardıma dönüp baktığımda, gülümseyişinin çaresizliğe döndüğünü ve yanaklarından süzülen tane tane yaşları seçebiliyorum.
Ama ne kadar çaresiz olsa da içinde bir umut var. Çünkü yüzünde hafif bir tebessüm var. Kalbi benimle dolmuş sanki, yüreğindeki boşluğun sızısını hissediyorum. Bende ona eşlik ediyorum. Delicesine yağmaya başlıyorum. Delicesine ağlıyorum. Yüreğimdeki bütün acıları döküyorum dağlara, denizlere.
Sonra bir sel olup duvarları yıkıyorum. Toprağa karışıyorum yer yer toprağı da kendim le beraber sürüklüyorum. Sanki aramıza giren rüzgar ve mesafelerden intikam alıyorum. Sonra içimde bir özlem güneşi doğuyor. Yine ısınmaya başlıyor içim. Karanlıklardan çıkıyorum. Yine yükseliyorum. Ruhumdaki sıcaklık, beni ona götürüyor. Yerime ulaşıyorum fakat gözlerim yine doluyor. Yüreğimin özlemi bitmiyor. Orada bir ses duyuyorum. Sen bu musun diyorum. Benden korkuyorsun. Benden kaçıyorsun. Seni özlüyorum.
Hasretinle doluyor kalbim, pervasıca bir o yana bir bu yana savuruyorum kendimi. Düşlerim, hayallerim ve kalbim paramparça oluyor. Sanki bizi ayıran rüzgardan ve kendimden intikam almak istiyorum. Kendime kıymak istiyorum. Sonra yine sen beliriyorsun. Kalbimi dayanılmaz bir acı kaplıyor. Gözlerime bakıyorsun, gözlerimin içine… Kader bizi ayıramayacak diyorsun.
Yine bir deli rüzgar vuruyor üzerime, kalbim senin yanında kalıyor sanki. Sanki yokluğunu alıyorum üzerime, hiçliğe karışıyorum sanki. Neyim ben diyorum kendime, neden geldim buralara, neyin peşindeyim ben, ne için yaşıyorum, neye varacağım? Neden kalbimi seninle bırakıyorum? Neden yanında kalamıyorum?
Category: Melankoli