II. Dünya Savaşı ve Atatürk

| 31 Temmuz 2009

II. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisidir. Altı yıl boyunca, dünyanın çeşitli bölgelerinde süren kesintisiz savaşlarla baş gösteren II. Dünya Savaşı, Alman ordularının Polonya‘ya saldırdığı 1 Eylül 1939 tarihinde başladığı kabul edilir. Ne var ki birbirinden kopuk görünseler de bu tarihten önceki çatışmalar da, savaşta birincil rol oynayan tarafların stratejik hedefleri arasında yer aldığından, savaşın başlangıcı tarihsel olarak daha gerilerden başlamaktadır.

Hitler’in 1933 yılında iktidara gelmesinden itibaren savaşın sonuna kadar izlediği strateji, üç aşamalı bir stratejidir. Hitler, iktidara gelmesinin hemen ardından Alman ekonomisinin düzenlemesini hedef almıştır. Gerek I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasının, gerekse de 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sonucunda Alman ekonomisi ciddi sıkıntılar içindeydi. Yaşanan yüksek enflasyon, aşırı boyutlara varan işsizlik ve bunlara bağlı olarak sanayideki üretim-hammadde düşüklüğü, Hitler’in izlediği ekonomi politikalarıyla kısa sürede kontrol altına alınmıştır.

Ekonominin düzene sokulmasının ardından stratejisinin ilk adımında Hitler, Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin, Versay anlaşmasıyla getirilen sınırlamalardan kurtulmasını sağlamıştır.

Bunun ardından gelen ikinci stratejik ve gerginlik dolu adım, Almanca konuşan nüfusun yaşamakta olduğu bölgelerin, Alman topraklarına katılmasıdır. Bu stratejik evrenin adımları, 12 Mart 1938 de, Avusturya’nın ilhak edilmesiyle başlamıştır. Ardından ikinci adım olarak Çekoslovakya toprakları içindeki Sudet bölgesidir. Hitler’in baskısıyla 29 Eylül 1938 günü imzalanan Münih Anlaşmasıyla Sudet bölgesi Almanya’ya verilmiştir. Konferans, Alman, İtalyan, İngiliz ve Fransız başbakanlarının katıldığı, Çekoslovakya’nın temsici bulundurmadığı bir anlaşmadır. Anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda Hitler, hiç zaman kaybetmemiştir.Anlaşma,1 Ekim 1938’de yine silah kullanılmaksızın, uluslararası anlaşmalara dayanılarak, nüfusunun yüzde elliden fazlasını Almanların oluşturduğu Sudet bölgesinin Almanlarca işgal edilmesine dayanmıştır. 15 Mart 1939‘da ise Çekoslovakya’nın kalanını da topraklarına eklemeleri anlaşmada yer almıştır.

Bu olaylara kadar Hitler, stratejisinin adımlarını atarken, silahlar kullanılmamıştır. Ancak geriye tek sorunlu bölge kalmıştır: Danzig bölgesi. Versay anlaşmasıyla Polonya’ya verilen Danzig bölgesi, halen Alman yönetiminde olan Doğu Prusya ile Almanya arasındaki kara bağlantısını kestiğinden, Alman Hükümeti, Polonya hükümetinden, Doğu Prusya’yla arada bir kara bağlantısı oluşturulması yönünde bir teklifi görüşmesini istemiş ve böylece Danzig Sorunu ortaya çıkmıştır.

3 Mayıs 1939’da Sovyet Dışişleri Komiseri olan Litvinov görevden alınarak yerine Vyaçeslav Mihayloviç Molotov atanmıştır. Bu atama Sovyet dış politikasında keskin bir dönüşe işaret etmiştir. Litvinov döneminde Sovyetler Birliği, Alman yayılmacılığına karşı İngiltere ve Fransa ile bir protokol oluşturmak için girişimlerde bulunmuş, ne var ki her seferinde reddedilmişti. Molotov döneminde ise Sovyetler Birliği, Alman hükümeti ile bir saldırmazlık paktı için çalışmıştır. Uzun diplomatik görüşmeler sonucunda 24 Ağustos 1939 günü Sovyetler Birliği ile Almanya arasında bir saldırmazlık paktı imzalanması karara bağlanmıştır.

  • Almanya: Öncelikle Orta Avrupa, ardından Doğu ve Batı Avrupa’yı Almanya topraklarına katmak amacındadır. İkincil planı ise Asya’ya özellikle Rusya ve Yakın Doğu‘daki stratejik noktaları ele geçirmektir.
  • Japonya: Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya’nın Uzak Doğu sömürgeleri Japonya’ya verilmişti. Üstelik Çin‘in bir bölümü de Japon hakimiyetindeydi. Ancak bu kadar sömürge bile hızla sanayileşen ve büyüyen Japon ekonomisini doyuramıyordu. Ekonomik çıkarlar için ABD ile yakınlaşan Japonya, savaşın patlak vermesi ile Almanya’ya yakınlaşmıştır. Pearl Harbor saldırısı ile kesin olarak savaşa girmiştir.
  • ABD: Savaşın başında tarafsız kalan ABD sonraları Fransa ve İngiltere’ye silah yardımı yapmıştır. Almanya’nın kışkırtmaları sonucunda Japonya tarafından Pearl Harbor’da saldırıya uğramış ve kesin olarak savaşa girmiştir. ABD’nin savaşa gimesi ile savaşın seyri değişmiş, Almanya genişleme politikası yerine var olan sınırlarını koruma politikasını uygulamıştır.
  • SSCB: Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra batı yerine Orta Asya’ya yönelik politikalar izlemiştir. Zengin petrol rezervleri sayesinde savaşta lojistik ve teknoloji alanlarında en güçlü devletlerden biri olmuştur. Almanya ile saldırmazlık anlaşması yapmasına rağmen Alman istilasına uğramıştır.
  • İngiltere: Hitler tarafından Avrupa’daki tek rakip olarak görülen İngiltere, Almanya’nın Avrupa’nın tamamına yayılmasını önlemiştir. ABD tarafından sürekli mühimmatla destklenen İngiltere ABD’nin savaşa girmesine kadar özellikle Kraliyet Hava Kuvvetleri ile ön plana çıkmış, Orta Avrupa’da kesin bir hava hakimiyeti sağlamıştır. ABD’nin savaşa girmesiyle birlikte kara kuvvetleriyle ön plana çıkan İngiltere, İkinci Dünya Savaşının en büyük aktörü olmuştur.
  • İtalya: Birinci Dünya Savaşı’ndan istediğini alamayan İtalya dar bir sömürge alanıyla sanayisini beslemeye çalışıyordu. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı‘nda itilaf devletleri ile görüş ayrılığına düşen İtalya, Mussolini‘nin faşist politikaları sebebiyle Avrupa’da sorun teşkil ediyordu. İtalya’nın eski Roma İmparatorluğu gibi güçlü bir devlet olmasını isteyen Mussolini, Almanya ile yakınlaşarak Mihver devletler bloğunda savaşa girmiştir. İtalya; Kuzey Afrika ve Balkanlar’da ilerlerken Türkiye’yi tehdit etmiştir. Bunun üzerine Nihal Atsız “Davetiye” şiirini yazmıştır.

Avrupa’da Savaşın Başlaması

II. Dünya Savaşı’nın gelişim süreci

Danzig Sorununun diplomatik yollarla çözümünün uzaması üzerine Alman orduları 1 Eylül 1939 sabahı Polonya sınırlarını geçtiler. Yıldırım savaşı tekniklerinin ilk kez hayata geçirilişi olan Polonya Seferi, bu ülkenin toprak bütünlüğünü uluslararası platformda garanti etmiş olan İngiltere ve Fransa’yı harekete geçirmiştir. 3 Eylül’de İngiltere, bir gün sonra da Fransa Almanya’ya savaş ilan etmiş ve seferberlik hazırlıklarını başlatmıştır. Fakat Alman panzer birlikleri, harekatın ilk haftasının sonunda Polonya cephelerini yarmış ve geniş kuşatmalara girişmiştir, Müttefiklerin askeri bir müdahalesi için artık olanak görünmemektedir.

17 Eylül 1939 günü, Sovyet Kızıl Ordusuna bağlı birlikler Polonya’nın doğu sınırlarından saldırırlar. İki ateş arasında kalan Polonya, 27 Eylül 1939’da teslim olur, direnen birlikler de 5 Ekim 1939 günü teslim olurlar.

1940 yılının haziran ayında Stalin, Baltık Ülkelerine gönderdiği notada, Sovyetler Birliği’ne yakın hükümetlerin işbaşına getirilmesini ister. Hemen ardından da Kızıl Ordu Litvanya, Letonya ve Estonya topraklarına girer. 14 Temmuz’da bu ülkelerde yaptırılan genel seçimlerle işbaşına gelen hükümetler Sovyetler Birliği’ne katılma kararı alacaklardır. Böylece I. Dünya Savaşı sonunda yeni Sovyet hükümetinin elinden çıkan bu topraklar tekrar kazanılmıştır ve bu topraklar Sovyetler Birliği’nin Baltık Denizine açılmasında, Leningrad limanının güvenliği anlamına gelmektedir.

Baltık Denizi konusunda Stalin’in öngördüğü diğer bir önlem ise onu, Finlandiya hükümetiyle görüşmelere yönlendirecektir. Görüşmelere 9 Ekim 1939’da başlanmıştır. Görüşmelerden bir sonuç alınamayacağı kanısına varan Stalin yönetimi tarafından, 28 Kasım 1939‘da, 1932 yılında imzalanmış olan saldırmazlık anlaşmasının tek taraflı olarak kaldırıldığı Fin hükümetine bildirilir ve 30 Kasım 1939 da Sovyet orduları Finlandiya’ya saldırır. Sovyetler Birliği’nin Finlandiya Seferi 6 mart 1940 da Fin hükümetinin, Ruslar’la barış görüşmeleri için masaya oturmak zorunda kalmasıyla son bulacaktır.

9 Nisan 1940 sabahı Almanlar, Norveç’e ve deniz yolunun güvenliği için de Danimarka‘ya saldırdı. Norveç’in istilası‘ndaki stratejik amaçları İsveç‘ten ithal ettikleri demir cevheri yolunun güven altına alınması ve Norveç fiyortlarında denizaltıları için üsler oluşturabilmekti. Danimarka kısa sürede teslim olurken Norveç direnme gösterdi. 10 Haziran 1940’da Norveç de teslim oldu. Belçika ise 27 Mayıs’ta teslim oldu.

10 mayıs 1940 günü Alman birlikleri, Belçika ve Hollanda’ya yönelen saldırılarıyla Fransa Seferi ni başlatıyorlar. Asıl taarruz ise daha güneyde, Arden Ormanları üzerinden Sedan yönünde Fransa topraklarına yöneliyor. Belçika üzerinden yapılan harekat, kısa sürede Belçika, Hollanda, Lüksemburg’un işgaliyle sonuçlandı. 14 Mayıs 1940 günü Hollanda teslim oldu. Bu üç ülkenin tümüyle istilasını önlemek için İngiliz Yurtdışı Sefer Kuvveti ve Fransız orduları kuzeye ilerleyince, taarruz çıkış hattı Arden Ormanları olan ve Manş Kanalı yönünde ilerleyen Alman zırhlı birlikleri tarafından kuşatılmış oldular. Bu bölgedeki Müttefik kuvvetler, Dunkerque limanından deniz yoluyla tahliye edilmek zorunda kalınmıştır.

14 Haziran 1940‘da Alman birliklerinin Paris’e girmesiyle Fransızlar barış istemek zorunda kaldılar. 22 Haziran 1940’da ateşkes anlaşmasını imzaladılar. Alman güçleri kuzey Fransa’yı ve Fransa’nın Atlas Okyanusu kıyılarını işgal etti, Fransa topraklarının üçte ikisi, Alman kontrolüne girmiştir.

Fransa’nın savaş dışı kalmasının ardından Hitler, İngiltere’yi de barış masasına oturmaya zorlamak, gerekirse istila etmek için Britanya savaşını başlatmıştır. Britanya Savaşı, Almanya tarafından, Britanya’nın istilası için hazırlanmış olan Denizaslanı Operasyonu‘nun hazırlık evresi olarak düşünülmüş olup, RAF’ın (İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri) imhasını amaçlamaktadır ve esas olarak Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri) tarafından yürütülmüştür. Başlarda İngiliz hava ve deniz üslerini hedef almış olmasına karşın ilerleyen evrelerde Londra’nın bombalanmasıyla sürdürülmüştür. RAF’ın sert direnci karşısında Luftwaffe’nin uğradığı ağır kayıplar sonuncunda harekat başarısız olarak sona erdirilmiştir.

Kuzey Afrika Cephesi

İtalya‘nın 10 Haziran 1940‘da Almanya safında savaşa girmesiyle savaş Kuzey Afrika‘ya da sıçramış oldu. Zaten Libya, Eritre ve Somali İtalyan kontrolündeydi.

İtalya’nın Kuzey Afrika’da operasyon alanı olarak belirlediği bölge, Nil Nehri ve Tunus arasında kalan Batı Çölü’ydü. 1939 yılı ortalarında itibaren Mısır’daki İngiliz Orta Doğu Kuvvetleri, Libya’daki İtalyan kuvvetlerini yoklama taarruzlarıyla taciz etmekteydi. General Creagh komutasındaki 7. Zırhlı Tümenin askerleri bu çatışmalarla “çöl fareleri” olarak anılacaktır.

Libya’daki İtalyan kuvvetleri Mareşal Graziani komutasında 7 tümenlik ve 300 tanklık bir kuvvetle 13 Eylül 1940’da İngilizlere saldırmışlar, Mısır topraklarında az biraz ilerledikten sonra, ciddi bir direnişle karşılaşmamalarına karşın Sidi Barrani‘de duraklayıp savunma sistemleri oluşturmaya koyuldular. Aralık ayında henüz Nil Irmağına ulaşamadan Wavell’in komutasındaki birlikler tarafından durduruldular. Çarpışmalar sonunda İtalyanlar Bingazi’nin ötesine püskürtüldü.

7 Aralık 1940 gecesi, General O’Connor komutasındaki bir İngiliz birliği İtalyan mevzilerine saldırdılar. Sidi Barrani’nin İngiliz kuvvetlerinin eline geçmesiyle İtalyan birlikleri dağılmışlardır.

3 Ocak 1941’de yeniden taarruza geçen O’Connor, 22 Ocak da Tobruk limanına ulaştı ve ileri harekatını sürdürdü. 7 Şubat 1941’de Bingazi’ye ulaşmıştır. İtalyan birliklerinin Kuzey Afrika’da pozisyonlarını korumaları iyiden iyiye güçleşmişken, İngiliz hükümetinin dikkatinin Balkanlar’a yönelmesi nedeniyle Kuzey Afrika’daki harekat durmuştur.

12 Şubat 1941’de General Erwin Rommel Kuzey Afrika’da yeni oluşturulan Alman Kuzey Afrika Kolordusu’nun komutanı olarak Trablusgarp’a ulaşmıştır. Rommel, 31 Mart 1941 günü El Ageyla’daki İngiliz birliklerine sürpriz bir baskın düzenleyerek kenti ele geçirir. 2 Nisan 1941 de, Almanya’nın Balkan Cephesini açmasından iki gün sonra Bingazi yönünde ilerlemesine devam eden Rommel, İngiliz 2. Zırhlı Tümenini kuşatma altına alıp teslim olmak zorunda bırakmıştır.

Rommel’in birlikleri Batı Çölü’nde 600 km. kadar ilerlemişler, fakat Tobruk limanı İngilizlerin elinde kalmıştır. Nisan 1941 ayı içinde Rommel iki kez Tobruk’a yüklenirse de sonuç alamaz.

15 Mayıs 1941 sabahı İngiliz birlikleri Alman hatlarına “Brevity Harekatı” kodadıyla bilinen bir taarruzda bulunurlar. Halfaya Geçidi’ni ele geçirmelerine karşın Almanların karşı taarruzları sonucu Brevity Harekatı başarısız olmuştur.

14 Haziran 1941 gecesi İngiliz birlikleri ikinci bir taarruza giriştiler. “Savaş Baltası Operasyonu” kod adlı bu harekatda İngiliz birlikleri, Halfaya Geçidi’ne ve Rommel’in merkezdeki garnizonuna saldırırlar. Halfaya Geçidi, her iki tarafın askerleri arasında “Cehennem Geçidi” olarak adlandırılacaktır bundan böyle. Her iki taarruz da İngilizler açısından başarısız olur. Harekatın üçüncü günü başlarken Rommel, tüm birliklerini, İngilizlerin geri çekilme hattını tutmak amacıyla Halfaya Geçidi’nin yanından ileri sürecektir. Bu tırpan hareketi durdurulamayınca İngilizler geri çekilmek zorunda kalırlar.

Tobruk’taki köprü başına ulaşma yönünde İngilizlerin üçüncü girişimi, “Crusader Harekatı” olarak kayıtlara geçmiştir. 18 Kasım 1941’de başlatılan harekat bu kez başarılı olur. 4 Aralık 1941’de Rommel, Tobruk önlerinden de çekilmek zorunda kalmıştır. Rommel, daha önce savunma hatları oluşturduğu Gazala Hattı’na çekilmiştir ama, 13 Aralık 1941’deki İngiliz saldırısı karşısında geri çekilmek zorunda kalır, İngilizlerin 200 tankına karşılık elinde kullanılır durumda 30 tankı vardır.

27 Aralık 1941 tarihinde Rommel, birkaç gün önce ulaşan 30 tanklık takviye kuvvetini kullanarak İngiliz hatlarını yeniden Gazala Hattı‘na kadar ileri itmiştir.

21 Ocak 1942’de Rommel yeniden taarruza geçmiştir. Bu harekat İngiliz birliklerini Bingazi‘ye kadar geri atacaktır.

Almanya’nın SSCB’ye saldırması

Barbarossa Operasyonu, 22 Haziran 1941

Norveç, Fransa ve Balkanlar’ın istilasıyla, Batı’dan gelebilecek bir dizi askeri tehdidin önlemini almış olan Hitler, dikkatini bu kez Doğu’ya, Sovyetler Birliği‘ne çevirmiştir. 22 Haziran 1941 günü kısa bir hazırlık ateşinin ardından Alman panzer birlikeri Sovyet sınırını geçiyorlar.

Böylece II. Dünya Savaşının Doğu Cephesi savaşlarının açılış hamleleri sayılabilecek Barbarossa Harekatı başlamış oluyor.

1941 yılı Doğu Cephesi savaşları, 22 Haziran 1941 tarihinde başladı ve harekatın ilk aylarında Wehrmacht’ın hızlı ilerleyişine ve Kızıl Ordu’nun ciddi ölçüde kayıplarına sahne oldu. Sonbahar aylarındaki yağışlar, Rus direnişinin giderek kendini toparlaması ve sertleşmesi, ardından da kış şartlarının oluşturduğu zorluklarla Alman ordularının ilerleyişi durma noktasına geldi. 5 Aralık 1941 akşamı, Moskova’ya yönelik Alman saldırıları sonlanıyor.

1942’de Hitler, Karadeniz’le Hazar Denizi arasında bulunan Kafkasya petrol yataklarını ve bu bölgenin hemen kuzeyindeki Don ve Donets nehirleri arasındaki sahayı ele geçirmeyi hedefledi. Bu planın ilk adımı Mavi Operasyon kod adıyla bilinecektir. Mavi Operasyon, Alman ordularına Stalingrad ve Kafkasya yolunu açmak içindir. Mavi Operasyonun bu hedeflere ulaşmasından sonra Alman orduları iki grup olarak operasyonları sürdürdüler. Stalingrad kentinin ele geçirilmesi yönündeki operasyonlar, Stalingrad Savaşı ile II. Dünya savaşı’nın dönüm noktalarından biri oldu. Stalingrad’ı kuşatan Alman birlikleri Rusları Uranüs Operasyonu kod adını verdikleri karşı taarruzla çembere alındı. Çemberi kırmak amacıyla Alman Don Ordu Grubunun giriştiği Kış Fırtınası Operasyonu ise Kızıl Ordu’nun karşı operasyonu (Küçük Satürn Operasyonu) ile başarısızlığa uğramıştır.

Küçük Satürn Operasyonu’nun başarısının hemen ardından Kızıl Ordu, Satürn Operasyonu ile, Kafkasya’da zaten güçlükle ilerlemekte olan Alman ordularının geri bağlantısını kesmek amacıyla taarruzlara başlamıştır. Bu taarruzların durdurulamayacağı ortaya çıkınca Alman birlikleri 1943 yılının Ocak ayı başlarında Kafkasya’dan çekilmek zorunda kalmışlardır.

1943 yılı ocak ayı ortalarına doğru daha kuzeyde Kızıl Ordu’nun giriştiği karşı taarruzlar sonucu, Don ve Donets bölgesi tekrar Rusların kontrolüne geçmiştir

Pasifik Cephesi

Başlangıçta, ABD savaşa doğrudan katılmasa da, İngiltere’ye büyük ölçüde ekonomik ve askeri malzeme yönünden destek sağlıyordu.

7 Aralık 1941’de, bir pazar sabahı, Japon uçak gemilerinden havalanan yüzlerce avcı, torpido ve bombardıman uçağı, Hawaii Adalarından Oafu Adasında bulunan Pearl Harbor deniz üssüne geniş çaplı bir hava saldırısı düzenledi. Japonlar bombaladıkları 8 Dretnoddan 6’sını batırdı ya da kullanılamaz hale getirdi. Amerika donanmasına ait 3 uçak gemisi (CV-5 USS Yorktown, CV-6 USS Enterprise, CV-8 USS Hornet)nin seferde oldukları için bu saldırıdan kaçabilmesinden dolayı, Japonların bu hava taarruzu her ne kadar başarılı görünse de esasen Japonya açısından büyük bir şanssızlık olarak kabul edilmektedir.

Pasifik Savaşları‘nın ilerleyen aşamalarında, deniz savaşlarında hava gücünün belirleyici bir rol oynadığının kanıtlanması da göstermektedir ki, hava unsurlarını taşıyan Amerikan uçak gemilerinin zarar görmemiş olması, savaşın kaderi üzerinde yaşamsal bir rol oynamaktadır.

Yine de bu olay üzerine ABD Kongresi 8 Aralık 1941’de Japonya’ya savaş ilan etti. Kaçınılmaz olarak Japonya’nın müttefiki olan Almanya ve İtalya‘ya savaş ilan etti.

Pearl Harbor baskınıyla aynı gün, Taiwan (Formoza) adasından kalkan Japon uçakları Filipin Adalarına yönelik bir hazırlık saldırısı başlattı. Bu adalara hemen ardından Japon birliklerince çıkartma yapılarak işgal edildi.

İzleyen aylarda Japon kuvvetlerinin ileri harekatı devam etti. Guam, Wake Adaları, Hong Kong, Malaya işgal etti. Malaya yarımadasındaki Singapur 1942 Şubat’ında Japonların eline geçti. Japon ilerlemesi, Brunei, Saravak, Borneo, Timor, Cava, Sumatra, Selebes, Yeni Britanya, Solomon Adaları, Yeni Gine’nin doğusu, Gilbert Adaları, Andaman Adası, ve Aleut Adaları’na kadar yayıldı.

Bu başarılar Japonya’ya, Güneydoğu Asya denizlerinde kesin bir üstünlük sağlamıştır.

Batıdaki Deniz Savaşları

Akdeniz’de müttefikler, özellikle İngilizler açısından deniz hakimiyeti yaşamsal bir önem taşımaktadır. İngiliz İmparatorluğu’nun Uzak Doğu bağlantısı Akdeniz üzerinden sağlanmaktaydı. Ayrıca Kuzey Afrika’daki askeri varlığının takviyesi ve ikmali açısından da bu deniz yolunun önemi büyüktü. Ard arda uygulanan başarılı deniz operasyonları (Mers-el-Kebir Savaşı, Taranto Savaşı, Matapan Yarımadası Savaşı gibi) bu deniz yolunda İngiliz hakimiyetini sağlamış olmakla birlikte bir süre için Uzak Doğu bağlantısı Afrika kıtasının güney ucu dolaşılmak zorunda kalınarak sağlanmıştır.

Atlas Okyanusu’ndaki deniz savaşları ise, Bismarck olayı dışında, Alman denizaltılarıyla müttefik deniz ve hava güçleri arasında sürmüştür. Savaşın genel çizgisi, deniz ticaret hatlarına saldıran Alman denizaltılarıyla onları önlemeye çalışan müttefik su üstü gemileri ve uçakları arasında geçmiştir.

Kuzey Afrika Çıkarması

8 Kasım 1942‘de İngiliz ve ABD güçlerinden oluşan bir görev kuvveti Fas ve Cezayir kıyılarına bir çıkarma yaptı. 6 Ağustos 1942 günü başlayan İngiliz taarruzu karşısında (II. El Alameyn Savaşı), geri çekilmek zorunda kalan Rommel, bu çıkartma harekatı sonucu iki ateş arasında kalmış oluyordu.

General Montgomery komutasındaki İngiliz 8. Ordusunun ileri harekatı, Rommel’in döşemiş olduğu onbinlerce mayın dolayısıyla ağır aksak ilerleyebiliyor.

Böylece İngiliz 8. Ordusu, 13 Aralık 1942‘de Tobruk’a ulaşabiliyor. 1943 yılının ocak ayı sonunda ise Libya tümüyle Rommel’in kontrolünden çıkmıştır. Artık Kuzey Afrika’da durum tümüyle ABD ve Ingilizlerin kontrolü altındadır.

İtalya Cephesi

Müttefikler, Kuzey Afrika’daki Alman askeri varlığını ortadan kaldırdıktan sonra İtalya’ya yöneldiler. İtalya’ya bir çıkarma yapılmasından önce Sicilya adasındaki Alman askeri gücünün de kırılması gerekmiştir.

Sicilya çıkartması 10 Temmuz 1943 günü, “Husky Harekatı” kod adıyla başlatılmış ve adanın güney doğu sahillerine yapılmıştır.

3 Eylül 1943‘de Müttefikler İtalya yarımadasına çıkartma yaptılar. İtalya topraklarına Müttefik çıkarması iki noktadan yapılmıştır. General Montgomery’nin 8. Ordusu, Sicilya’dan hareketle dar Messina boğazını geçerek İtalyan çizmesinin parmak ucuna çıkmıştır.

İkinci çıkartma operasyonu olan Salerno çıkartması ise, Salerno’nun güneyindeki iki plaja, bir İngiliz, bir Amerikan kolordusu tarafından yapılmıştır. Çıkartmanın üçüncü gününde Müttefik haraketı durdurulmuş, ancak ilerleyen günlerdeki takviyeler ve ağır bombardımanlar sonucu sağlam bir köprü başı oluşturulabilmiştir.

Aynı gün İtalya, Müttefiklerle mütareke imzaladı, fakat bu mütareke Salerno çıkarmasına kadar gizli tutuldu.

Çıkartma birlikleri esas hedefleri olan Napoli‘ye harekatın üçüncü haftasında ulaşıyorlar.

22 Ocak 1944‘te Müttefikler Roma’nın 40 km. güneyinde, Anzio’ya bir çıkartma daha yapıyorlar.

Çok çetin çatışmalarla geçen İtalya savaşları, 29 Nisan 1945’te İtalya topraklarındaki Alman birliklerinin müttefiklere teslim olmasıyla sona ermiştir.

Stratejik Bombardıman

II. Dünya Savaşı’nın özelliklerinden biri, gerek cephede olsun, gerekse cephe gerisinde, hava unsurlarının yoğun olarak kullanılmasıdır. Cephe gerisine yönelen hava taarruzları, lojistik hedeflere yönelmiştir, silah sanayi tesisleri, destek sanayi tesisleri, enerji santralleri, petrol depolama ve rafineri tesisler, iletişim ve ulaşım hatları bombardımanın hedefleri olmuşlardır.

Britanya Savaşı’nın son bulması ve Doğu Seferi’nin başlamasıyla Alman hava kuvvetlerinin önemli bir bölümü Rusya’da bulunmaktadır. Dolayısıyla Alman hava kuvvetlerinin Batı’daki faaliyetleri, önleme faaliyetleri olarak kalmıştır.

Böyle olunca Stratejik Bombardıman, esas olarak Müttefik bombardıman filolarının Alman tesislerine yönelik bombardımanlarıdır. Ne var ki, zaman zaman sivil hedefler de bu bombardımana hedef olmuştur. Köln, Essen, Bremen, Hamburg gibi Alman kentlerine yoğun hava saldırıları düzenlenmiştir.

Normandiya Çıkartması

Amerikan askerleri Normandiya Çıkartmasında, 6 Haziran 1944

Normandiya kıyılarında beş bölgede çıkartma yapılmıştır. Bu bölgelere Utah, Omaha, Gold, June ve Sword kod adları verilmişti. 6 Haziran 1944 sabahı 5:55’de başlayan deniz ve hava bombardımanıyla çıkartma başlamış oldu.

Müttefik kayıplarının en yüksek olduğu çıkartma bölgesi Omaha kumsalıdır. Diğer çıkartma bölgelerinde de, sert bir direnişle karşılaşılmasına rağmen ilerleme sağlanmış, yeterli derinliği olan köprü başları oluşturulmuştu.

26 Haziran 1944‘te yoğun çatışmalardan sonra Amerikalıların eline geçen Cherbourg, ibrenin artık müttefiklerden yana döndüğünün açık göstergesidir. Kuvvet üstünlüğü artık yerine oturmuş, işlemeye başlamaktadır. Amerikan savaş sanayi Avrupa topraklarına oluk oluk akmaktadır. Cherbourg gibi derin bir liman, büyük teknelerin bile yanaşıp yüklerini boşaltmaları için uygundur. Müttefikler için böyle bir liman, tüm kan dolaşımının ana atardamarıdır.

General Bradley’in Normandiya’daki ordular grubuna bağlı 3. Ordu’nun komutasına 1 Ağustos 1944’de General Patton atanır. Patton, müttefik ilerlemesi yönünden yeni bir soluk getirecektir.

Hitler’in giriştiği birkaç karşı taarruz ise ağır kayıplarla sonuçlanmış, başarısız girişimler olarak kalmıştır.

Müttefikler’in planları Nisan ayından önce Ren’i geçmeyi öngörmemektedir ama, 7 Mart’ta Remagen Köprüsü sağlam olarak ele geçirilince iş değişir. Tam hızla bu köprüden Ren’i geçerler. Bu, savaşın gidişatını değiştirecek bir olanaktır, Müttefik tank ve topları, motorize birlikleri, Bonn’un dolayısıyla Ruhr sanayi bölgesinin hemen güneyinden bu su kanalını geçmeye başlamıştır.

Patton, 29 Mart 1945 de Frankurt’u alır, 12 Nisan’da Amerikan 9. Ordusu Magdeburg yakınlarında Elbe nehrini geçer. Artık Berlin’e 80 km. kalmıştır.

Daha fazla bilgi için Normandiya Çıkartması sayfasına bakınız.

Avrupa’da Savaşın Sonu

1945 yılında Köln şehrinin % 90´ı harabeye dönüşmüştü. Şehirde ayakta kalabilen ender binalardan birisi de sol üstte bulunan Köln Katedrali´dir.

Winston Churchill, Franklin D. Roosevelt ve Joseph Stalin 1945’te Yalta Konferansında.

1945 yılı başlarından itibaren Alman orduları gerek Batı’da Amerikan ve İngiliz orduları karşısında, gerek Doğu’da Kızıl Ordu karşısında gerilemeye devam etmektedir. Ocak ayında Amerikan birlikleri Arden bölgesini ele geçirirken Kızıl Ordu da Vistül nehrine dayanır.

Mart ayında Müttefik kuvvetler Ren nehrini geçerek Alman topraklarında ilerlerken Kızıl Ordu da ilerlemesini sürdürür. Nisan ayı ise Nazi yönetiminin sonu olmuştur. 23 Nisan 1945 de Ruslar Berlin’e girmiş, 30 Nisan 1945‘de ise Hitler intihar etmiştir. Almanlar, yarım milyona yakın bir kuvvetle Berlin’i 2 Mayıs 1945’e kadar savunsalar da, yoğun Rus taarruzları karşısında 150 bin kayıpla kenti kaybederler.

7 Mayıs 1945 günü General Jodl, Almanya’nın teslim belgesini imzaladı. Japonya’nın teslim olması Japonya, Tokyo Limanındaki USS Missouri gemisinde teslim oluyor. Japonya, kendi adasına kadar geri çekilmek zorunda kalmasına, yoğun stratejik bombardımana karşın direnmesini sürdürmektedir. ABD başkanı Truman, Pasifik’teki savaşı bir an önce bitirebilmek için atom bombası kullanmaya karar verildiğini açıklar. 6 Ağustos 1945‘de Hiroşima, 9 Ağustos 1945‘de ise Nagasaki kentleri atom bombasıyla vurulur.14 Ağustos 1945‘te Japonya, kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul etmiştir. Japonya’nın teslim belgesi ise 2 Eylül 1945’de USS Missouri savaş gemisinde imzalanmıştır.

Savaş ve Türkiye

Ülke

Askeri

Sivil

Toplam

S.S.C.B 2.000.000 7.700.000 9.700.000
Çin 1 324 000 10 000 000 11 324 000
Almanya 3 250 000 3 810 000 7 060 000
Polonya 850 000 6 000 000 6 850 000
Japonya

1 300 000

700 000

2 000 000
Yugoslavya 300 000 1 400 000 1 706 000
Romanya 520 000 465 000 985 000
Fransa 340 000 470 000 810 000
Macaristan

350000

400000

750000
Avusturya 380 000 145 000 525 000
Yunanistan

520 000
A.B.D 500 000

500 000
İtalya 330 000 80 000 410 000
Çekoslavakya

400 000
Büyük Britanya 326 000 62 000 388 000
Hollanda 198 000 12 000 210 000
Belçika 76 000 12 000 88 000
Finlandiya

84 000
Kanada 39 000

39 000
Hindistan 36 000

36 000
Avustralya 29 000

29 000
Arnavutluk

28 000
İspanya 12 000 10 000 22 000
Bulgaristan 19 000 2 000 21 000
Yeni Zelanda 12 000

12 000
Norveç

20.000

10 262
Kuzey Afrika Ülkeleri 9 000

9 000
Lüksemburg

5 000
Danimarka 4 000

4 000
Toplam

56 125 262

Türkiye II. Dünya Savaşı’na askeri anlamda katılmamış olmasına karşın, bu topyekün savaşın etkilerini derinden yaşamıştır. Savunma amacıyla Çakmak Hattı yapılmıştır. Öte yandan Türk yönetimi, bir yandan başını Almanya’nın çektiği Mihver devletler, diğer yandan da Müttefikler arasında bir denge politikası sürdürerek savaşın dışında kalmaya çabalamışlardır. Alman politikası Türkiye’yi tarafsız tutmaya yönelikken, Müttefik politikası ise kendi cephelerinde savaşa katılmaya ikna etmek, zaman zaman da zorlamak yönünde olmuştur.

İnsan kaynakları yönünden ağır sonuçları yaşanan bir Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından yeni bir savaşa girmemek konusunda kesin olarak kararlı olan Türk yönetimi, sonuna kadar denge politikasını sürdürebilmiştir.

Dönemin Türk yönetiminin savaş dışı kalmak konusundaki çabalarının ilk su yüzüne çıkmış girişimleri 1939 yılı başlarına denk gelir. Esasen Türk yönetimi, Avrupa’da topyekün bir savaşın kaçınılmaz olduğu konusunda sağlam bir öngörüye sahiptir. Amerikalı General McArthur’la 1931 senesinde yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor. “Versay anlaşması I. Dünya Savaşı’nı hazırlayan nedenlerin hiç birini ortadan kaldırmamış, aksine dünün başlıca rakipleri arasındaki uçurumu daha fazla derinleştirmiştir. Galip devletler yenilenlere barış koşullarını zorla kabul ettirirken bu ülkelerin etnik, jeopolitik ve ekonomik özelliklerini dikkate almamışlar, yalnız düşmanlık duygularının üzerinde durmuşlardır. Böylelikle de bugün içinde yaşadığımız barış, ateşkesten öteye gidememiştir. Bence dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın kaderi Almanya’nın tutumuna bağlı kalacaktır.

Kaçınılmaz görünen Avrupa savaşı dışında kalabilmeyi sağlamak üzere, İngiltere ve Fransa’yla 19 Ekim 1939’da Ankara’da bir ittifak anlaşması imzalandı. Bu ittifaka göre Türkiye’ye bir taarruzda bulunulursa, İngiltere ve Fransa askeri yardımda bulunacak, öte yandan savaş Akdeniz’e sıçrayacak olursa Türkiye de Akdeniz’deki bu savaşa askeri anlamda müdahalede bulunacaktır.

Almanya’nın Balkanları istilasının hemen ardından İngiltere’nin Türkiye’nin savaşa katılması konusundaki baskıları artmıştır. Churchill’in, Yunanistan’a yurtdışı bir sefer kuvveti göndererek, daha sonra Almanya’nın yumuşak karnına yönelecek bir kama oluşturma projesinin geri tepmesinin de bunda etkisi büyüktür. İngiltere’nin bu girişimi, Hitler’in tüm Balkanları istila etmesiyle sonuçlanmıştı.

Alman ordularının Balkanları istilasının hemen ardından Alman hükümeti Türkiye’ye bir saldırmazlık anlaşması önermiştir. Hitler, devrin Türkiye cumhurbaşkanı İsmet İnönü‘ye gönderdiği kişisel mektubunda, Alman ordularının Türk sınırlarına 85 km.den daha fazla yaklaşmayacağı garantisini kişisel olarak verdiğini belirtmektedir. Türk yönetiminin bu öneriyi kabul etmesi, Müttefiklerle ilişkilerini bir dar boğaza sürüklemiştir.

18 Haziran 1941‘de imzalanan saldırmazlık anlaşması Türkiye’nin Almanya ile olan ilişkileri yönünden bir kilometre taşı oldu. Ne var ki 10 Ağustos 1941’de Rusya ve İngiltere, ortak notayı Türk hükümetine ilettiler.

Bu notada, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olunacağı ancak, Montrö Antlaşması gereği Türkiye’nin boğazları savaş gemilerine kapalı tutma taahhüdüne sadık kalmasının gereği belirtilmiştir.

İzleyen yıllar, Müttefiklerin Türkiye’nin kendi cephelerinde savaşa girmesi konusunda baskılarının giderek arttığı yıllar olmuştur.

2 Ağustos 1944 tarihine kadar Türk yönetimi bu baskılara direnmiş, savaşın kaderinin belli olduğu tesbitiyle Müttefiklerle anlaşmaya yönelmiştir. Almanya ile ve hemen ardından Japonya ile tüm diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesme kararı alan Türk yönetimi, Müttefik liderleri Şubat 1945’te toplanan Yalta Konferansı’nda, yeni kurulacak Birleşmiş Milletler’e yalnızca 1 Mart 1945 tarihine kadar Almanya’ya savaş açmış ülkelerin katılmasını içeren bir karar almaları üzerine, 23 Şubat 1945‘te Almanya’ya savaş ilan etmiştir.

Kuşkusuz göstermelik bir karardır bu, Almanya yenilmiştir ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir çatışmaya girmesini gerektiren bir durum yoktur.

Tags: , ,

Category: Genel Kültür

About the Author ()

Comments are closed.